29 Haziran 2007 Cuma

DOĞU BATI MÜBADELESİNİN KÜLTÜREL ARACILARI: MOĞOLLAR

Moğollar İran’ı iki dalgada ele geçirdiler: önce 1219’dan 1221’e kadar Cengiz’in orduları sonra da 1253’de Cengiz’in torunu Möngke Han İran’ı fethetti. İlk sefer, Cengiz’in gönderdiği Moğol konvoyunu kılıçtan geçiren Harezmşahlar’dan öç almak ve Cengiz’in öfkelendiğinde ne kadar kıyıcı olabildiğini tüm âleme göstermek içindi, ikincisi ise Kazvin Kadısı’nın talebine cevaben geldi. Kadı:
“Merkezi otoritenin yokluğundan, gerçek bir kanun ve düzenin bulunmayışından ve Moğollar’ın askeri valisi Baycu Noyan’ın keyfi vergi ve adalet uygulamalarından şikâyet etti. Genellikle İsmaililer olarak bilinen Haşhaşiler’in dağlardaki sığınaklarından yayılan tehlike ve terör biraz da abartılarak bahis konusu edildi ve Kağan’ın kendi maiyetinin de bunların entrikaları ve hançerlerinden uzak ve güvende olmayacağı ima edilerek bunlara karşı yardım istendi.[1]

Möngke İran’da çok iyi karşılandı: “...Cengiz’in torunu Hülagü batıya, İslam topraklarına doğru aheste ilerleyişine başladığında Şehzade bir fatih gibi değil de bir sultan gibi karşılandı.”[2] Cengiz’in fetihlerinin yıkıcı etkisi sonucu Moğollar’ın batı doğu mübadelesinde özellikle de İran ve Çin arasında yaptıkları “kültürel aracılık”[3] dikkat çekmedi veya görmezden gelindi. Antik çağ ve ortaçağ tarihinde barbarların bir etken olarak negatif mi yoksa pozitif mi olduğunu tartıştığı makalesinde Gregory Guzman şöyle yazıyor:
“Barbar-medeni ilişkisine dair tüm yazılı kayıtlar barbarlarla savaşmakta olan medeni halklara aittir – çoğunlukla adı geçen barbarlar tarafında yakın bir tarihte mağlup edilip altedilmiş yerleşik halklardır bunlar. Tahrik olmuş ve kızgın yerleşik tarihçiler barbarlarla olan son münasebetlerinin sadece olumsuz kısımlarını kaydedip bunların altını çizdiler.”[4]

Ancak barbarlar çoklukla okuryazar değildiler ve hikâyenin kendilerine ait tarafının yazılı kaydını bırakmadılar. Sonuç genel olarak barbarların etkisini –hem Guzman’ın makalesinde hem de bu yazıda barbar, göçebe kelimesi ile eşanlamlı olarak kullanılmaktadır- yıkıcı ve olumsuz olarak değerlendiren bir bakış açısıdır. Ancak bozkır halklarının, diğer bir deyişle barbarların veya göçebelerin kültürü üzerine yapılan yeni akademik çalışmalar Avrasya’nın iki ucu arasındaki M.Ö. 1000 yılından beri varlığı bilinen iletişimde Moğollar’ın rolünün biricik, önemli ve olumlu olduğunu kanıtlamaktadır. Bu makalenin amacı konuya ilişkin üç farklı makaleyi karşılaştırarak bu yeni akademik bakış açısını ortaya koymaktır: İlki Thomas Allsen’in “Kültürel Bir Aracının Biyografisi. Çin ve İran’da Bolad Ch’eng-Hsian” adlı makalesi.[5] İkinci metin George Lane’in Cengiz İmparatorluğu üzerine giriş niteliğindeki kitabı: Cengiz Han ve Moğol Egemenliği ve bu kitapta özellikle “Miras: Çin ve İran” başlıklı 7. Bölüm[6]. Son eser Ann K. S. Lambton’ın “Reşidüddin Fadl Allah Hamadani’nin Athar Wa Ahya Adlı Eseri ve bir Tarım Uzmanı, Fidan Yetiştiricisi ve Bahçıvan Olarak Katkısı”[7]
Her üç metnin kısa bir özetinden sonra bu makalenin amacı doğrultusunda neden seçildikleri belirtilecek, daha sonra da bu üçünün karşılaştırılmasından varılan ana noktalar ortaya konacaktır.
Allsen’in makalesi, Bolad’ın kariyerinin kısa bir özetini yaptıktan sonra Bolad’ın kişiliğinin ve işlerinin Doğu-Batı mübadelesine yaptığı büyük etkinin altını çiziyor ve bu mübadelede Bolad- Reşidüddin dostluğu ile Reşidüddin’in şahsında mübadelenin İran tarafında nasıl bir ortak bulduğunu anlatıyor. Lane’nin kitabı, Moğol Devleti’nin temelleri ve Cengiz’in işlerine odaklanarak Moğol İmparatorluğu üzerine bir giriş niteliğinde. 7. Bölüm özellikle İlhanlılar ile Yuan hanedanı arasındaki ilişkiler üzerinde duruyor. Ayrıca kitapta bu konu ile ilgili bazı önemli birincil kaynakların İngilizce çevirileri ile dönemin önemli bazı şahsiyetlerinin biyografileri de bulunuyor. Bu makalenin sınırları dâhilinde, Çin ve İran arasındaki mübadeleye değinen bölüm üzerinde özellikle odaklanılacaktır. Ann K.S. Lambton ise Reşidüddin’in bugüne ancak kısmen gelebilmiş zirai el kitabının içeriğini özetliyor. Kılavuzun tüm bölümlerinin başlıklarını sıraladıktan sonra Lambton, Reşidüddin’in ziraata deneysel ve yenilikçi yaklaşımına örnekler verip bu alandaki uzmanlığını İran ziraatinin yeniden yapılanması için nasıl kullandığını anlatıyor. Bu üç metin içerik olarak tam da çakışmıyor ancak Moğollar’ın medeniyeti mahvetmediklerini, bilakis medeniyete aracı, müteahhit veya finansör olarak katkıda bulunduklarını ortaya koymaktadır.
Üç metin de Moğolları “tarihte olumlu bir faktör” olarak ele almaktadır. Lambton diyor ki “bir tarafta İlhanlılar diğer tarafta da İç Asya ve Uzak Doğu arasındaki ilişkiler sayesinde Reşidüddin bu bölgelerden gelen bilgili adamlar, tacirler veya seyyahların tecrübesinden faydalanabilmiş ve İran sınırları haricinden de tohum ve bitki ithal edebilmiştir,..”[8] Çin ve İran arasında insan, eşya ve fikirlerin güvenle her iki istikamete de gitmesine olanak veren atmosfer Moğol Barışı sayesinde oluşabilmiştir. Bunu demekle Moğollar’ın bunla yetindiği kastedilmiyor; nakil işinde ve mübadelenin olanaklı kıldığı her türlü inşaada da görev aldılar. George Lane Moğolların bu aracılığına şöyle işaret ediyor: “Oluşacak olan kültürel ve ticari mübadelede sadece bir katalizör olmaktan öteydiler. Bizzat kendileri kültürel aracı idiler ve onların kararları ve politikaları sayesinde bu mübadele gerçek olabildi.”[9] Lane Moğollar’ın mübadeledeki aktif rolünü tanımaktadır. Aslında böyle düşünen başka âlimler de vardır ve hatta onlar daha da ileri giderek mübadelenin Moğollar’ın seçimleri ve elemeleri sonucunda gerçekleştiğinin altını çizerler. Örneğin Moğollar yandaşlarının kendilerine olan bağlılığının devamı için lüks kumaşlara ihtiyaç duymasaydı Yuan sarayı için lüks kumaşlar üretmek üzere binlerce Batı Asyalı zanaatkârı (çoğunluğu İranlı) kendi rızalarıyla veya zorla Çin’e naklettirmezlerdi.[10] Allsen yukarıda bahsedilen makalesinin sonunda “...Moğollar bazen varsayıldığı gibi medeniyetler arasında kültürel malların ilgisiz nakledicileri yani bir nevi ortaçağ Yurtiçi Kargosu değillerdi; tersine bu tür bir mübadelenin aktif katılımcıları ve hatta çoğu durumda başlatıcısı olmuşlar, modern öncesi dönemde Doğu ile Batı arasında neyin seyahat edeceğinde büyük ölçüde göçebelerin kütürel öncelikleri ve politik çıkarları belirleyici olmuştur.”[11] demektedir. Değişen düzeylerde de olsa Lambton, Lane ve Allsen Moğollar’ın Doğu-Batı mübadelesindeki olumlu katkısını teslim etmektedir.
Her üç metnin yaklaşımı Moğolların tarihe olumlu katkısını teslim etmeleri nedeniyle benzeşmektedir ve bu yaklaşım kişisel bir düzlemdedir. Lambton ve Allsen’in makaleleri Bolad ve Reşidüddin’in kendi zamanlarının nüfuzlu kişileri olarak ayrı ayrı ve eşi bulunmaz bir sinerji yaratan dostlukları sayesinde beraberce Doğu-Batı kültürel mübadelesi üzerindeki önemli etkilerinin altını çizer. Allsen Bolad’ın Çin kaynaklarında Po’lo olarak geçtiğini, bu adın Çin kaynaklarında çok sık geçmesi nedeniyle taa 1928 yılına kadar Marco Polo ile karıştırıldığını ve fakat Bolad’ın da en az Marco Polo kadar Doğu-Batı mübadelesinde önemli olduğunu anlatır. [12] Marco Polo ortaçağ Avrupası’nda Çin üzerine en çok bilgi veren, çok tanınan bir seyyah idi. Bu nedenle Bolad da önemli bir kültürel aracı olarak algılanmalıdır. Lambton’ın makalesine göre de Reşidüddin İran ziraatını diriltmek ve iyileştirmek için son derece deneysel ve yenilikçi bir tavır benimsemişti. Lambton diyor ki:

“Athar wa ahya’dan anlaşılıyor ki bilgisi ile İlhanlı topraklarında ziraatın dirilmesine katkıda bulunmayı umdu ve kendi örneği ile başkalarına da toprağın işlenmesinde teşvik etmek istedi: ve belki de Moğol istilasından sonra gelen durgunluktan sonra İran ziraatının yeniden inşasının mümkün olacağını ümit etti ve bunun için planlar yaptı. ”[13]
İran’da ziraatın yeniden yapılanmasında onun şahsi etkisi görülmektedir zira tüm tecrübe ve birikimini bu yeniden inşaya akıtmaktan çekinmemiştir.
Lane kitabında Cengiz Han ile oğullarının arasındaki farklılığa işaret etmektedir: “Eğer Moğollar hatırlanacaksa bu sadece kurucuları olan Cengiz Han’ın askeri dehası yüzünden olmamalı, torunları Kubilay ve Hülagü ile bunların çocukları ve etrafındakilerin en az bu deha kadar heybetli saraylarının görkemi ile de anılacaktır.”[14] Tabi her üç yazarın da kişisel bir düzleme odaklanmasının pratik bir sebebi olabilir: Moğollardan kalan veya Moğollar üzerine çoğu delil söz konusu mübadelenin başlatıcıları veya aracıları olarak bu ünlü şahsiyetleri zikretmektedir. Doğu ile Batı arasındaki çok kanallı mübadeleyi göz önünde tutarsak (ticaret, din, bilim, sanat, vs.) bu mübadelenin kişiler düzeyinde kalmamış olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak mutlaka anahtar rolünde kişiler vardı ve lider veya bürokratların bu önemli rolleri üstlenmiş olması kuvvetle muhtemeldi.
Lambton, Lane ve Allsen Moğolların sadece felaket getiren yıkıcı insanlar olmadığını söylemekle de benzer bir yaklaşımı benimsiyorlar. Lane’in sözleriyle:
“Moğol döneminin iki baskın yönü açıklığa kavuşuyor. İlki Moğollar Çin ve İran’da sıra dışı bir kültürel, ekonomik ve ruhani yeniden doğuşun vuku bulduğu bir dönemi yönettiler ve ikinci olarak her iki coğrafya da siyaseten, iktisaden ve kültürel olarak daha önce teslim edilegelenden çok daha fazla birbirlerine yakınlaştılar. Bu dönemin zenginliği ve canlılığı sanat, edebiyat ve ticaret ürünleri aracılığıyla tarihe intikal etmiştir. ”[15]
Moğollar Doğu-Batı mübadelesine daha önce eşi görülmemiş bir katkıda bulunmuşlardır. Bu katkı sadece kurye olarak da değildir. Moğollar etkin olarak doğudan batıya veya batıdan doğuya aktaracakları metaları, fikir ve kişileri seçmiş ve öyle transfer etmişlerdir. Bu nedenle kültürel mübadelenin aracıları olarak kabul edilirler ve bugün dünya bu aracılığa çok şey borçludur.
[1] George Lane, Genghis Khan and Mongol Rule (Connecticut: Greenwood Press, 2004), p. 57
[2] ibid, p. 56
[3] Thomas Allsen, “Biography of a Cultural Broker. Bolad Ch’eng-Hsiang in China and Iran”, in The Court of the Ilkhans 1290-1340, ed. By Julian Raby and Teresa Fitzherbert (Oxford: Oxford University Press, 1996)
[4] Gregory G. Guzman, “Were the Barbarians a Negative or a positive Factor in Ancient and Medieval History?”, Historian (August 1988), 558-9
[5] Allsen
[6] Lane
[7] Ann K. S. Lambton, “The Athar Wa Ahya of Rashid al-Din Fadl Allah Hamadani and His Contribution As an Agronomist, Arboriculturist and Horticulturist” in The Mongol Empire and Its Legacy ed. By Reuven Amitai-Preiss and David O. Morgan (Leiden: Brill, 1999).
[8] Lambton, 126
[9] Lane, p. 97
[10] Thomas Allsen, Commodity and Exchange in the Mongol Empire (Cambridge: Cambridge University Press, 2002), p.101
[11] Allsen, 19
[12] ibid, 7
[13] Lambton, 153-4
[14] Lane, p.98
[15] ibid, p.83

Hiç yorum yok: